tag:blogger.com,1999:blog-18454019392530776602024-03-19T15:24:53.451+03:00gmnydn blogBaşkasından duymak istemediğin birşeyi en yakınına bile anlatma.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.comBlogger26125tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-52265164966439447782013-01-07T01:04:00.001+02:002013-01-07T01:04:10.162+02:00Doktora tezi bitince hayat devam ediyormuş29 Mayıs'ta savunmamı, bölüm tarihinde çok az görülen kalabalık bir izleyici kitlesinin de (yaklaşık 30 kişi) katılımıyla tez jürime yaptım. İnsanların ne yaptığımı merak ettiklerini biliyordum ama yine de bu kadar dinleyici beklemiyordum açıkçası. Herkes hem tezimi hem de sunumumu çok beğendi. Çok iyi bir iş yaparken onun iyi olduğunu gösterip anlatabilmek de önemli. İsteyince bunu yapabiliyormuşum demek ki. Jüri üyelirinden <a href="http://www.esc.boun.edu.tr/main/InsDetail.aspx?id=13" target="_blank">biri</a> Boğaziçi Üniversitesi'ndendi. Onlarda tez savunmasını başarıyla geçen kişiye cübbe giydiriyorlarmış. Onun önerisiyle cübbe giydim ama <a href="http://akademi.itu.edu.tr/talinli/" target="_blank">hocam</a> kendi profesör cübbesini giydirmekte ısrar etti ve doktor olduğum gün profesör cübbesini giymiş oldum. Zaten beni doçent olarak görmek kendisinin en büyük arzularından biri. Bakalım ne zaman olacak? Ya da olacak mı?<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_UQqqGkismTia-sDELems8Dpy53kLKLaq4iBHCoq3HuA6wn45upvMcL3KPmboE97bJr7U_JLMlFEGj8SGuJEDOVxUjFoHTToGskyI2AZiQF3EVli1cieWfrxQUWsdj1kFVk9Ejp0g1MA/s1600/Dr.E.Aydin-2012-05-29_007.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_UQqqGkismTia-sDELems8Dpy53kLKLaq4iBHCoq3HuA6wn45upvMcL3KPmboE97bJr7U_JLMlFEGj8SGuJEDOVxUjFoHTToGskyI2AZiQF3EVli1cieWfrxQUWsdj1kFVk9Ejp0g1MA/s320/Dr.E.Aydin-2012-05-29_007.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Jüri ile birlikte</td></tr>
</tbody></table>
Temmuz itibiraiyle resmen doktor ünvanını aldım ama akademik hayatımda birşey değişti mi? Ben çok farketmedim açıkçası. Yine dersler, yine deneyler, yine bürokrasi... Ne zaman değişecek bilmiyorum. Ancak artık daha büyük düşünmenin zamanı geldiğini anladım bu geçen zaman zarfında. Daha yeni hedeflere daha yeni şeyler yaparak ulaşmaya çalışmak gerekiyor artık.<br />
<br />
Bu arada tezimde geçen sözcüklerden, yeralma miktarlarına göre oluşturulmuş sözcük bulutu da aşağıda.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj347haaIeRu8CtpJZZUSPXkiXtsdPgpcHWkdu5xiSlxNEkPE9qJFVTw2oGvUvOfO7nkcMVxG22huU48i_VyiyPec5Bkm8HTWFMkjML0Mwh4wXU8ahTgZZoTmJmzDv0OVuXG1mVQMlKVn4/s1600/WordItOut-Word-cloud-144867.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="171" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj347haaIeRu8CtpJZZUSPXkiXtsdPgpcHWkdu5xiSlxNEkPE9qJFVTw2oGvUvOfO7nkcMVxG22huU48i_VyiyPec5Bkm8HTWFMkjML0Mwh4wXU8ahTgZZoTmJmzDv0OVuXG1mVQMlKVn4/s400/WordItOut-Word-cloud-144867.png" width="400" /></a></div>
<br />egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/05909146252881186273noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-50846324030429042472011-08-10T22:50:00.000+03:002011-08-10T22:50:10.071+03:00Anahtarı evde unutuncaBugün anahtarımı evde unuttum. Daha doğrusu evden cıkarken evin anahtarı yerine labın anahtarını almışım. Evden çıktım, kapıyı çektim, elimi cebime atıp anahtarı çıkardım ve başımdan kaynar sular boşaldı. Elimde anahtarlar, karşımda duvar gibi kapı öyle kalakaldım. Bu kadar yıkılmamın nedeni halihazırda Napoli'de kimse olmaması. Ağustos ayı boyunca tüm halkının tatil yaptığı tek ülke olan İtalya'da tanıdığım herkes tatilde. Önce ev arkadaşımı aradım. İsviçre'deymiş... Ailesi de Puglia'da tatildeymiş. Oradan anahtar alabilme ihtimalim sıfırlandı. Ev sahibi zaten Haziran başından beri Yunanistan'da. Ev sahibini annesini aradım. O da ağdalı İtalyanca'sıyla Napoli'de olmadığını ve zaten kendisinde de anahtar olmadığını 10 dakikada anlattı (En azından ben 10 dakikada ancak anladım). Zaten kapıcı da Ağustos başından beri tatilde. Ne yapsam diye düşünürken etrafa soruştrmaya başladım. Arada alışveriş yaptığım markete ve dondurmacıya ne yapsam diye sordum. Onların da hiçbir fikri yoktu. Çilingir gibi bir şey soruyorum. Haberleri yok. En sonunda marketteki eleman itfaiyeyi aramamı söyledi. Önce çekindim. Sonra ev arkadaşım ne yaptığımı sormak için arayıp aynı şeyi söyleyince aramaya karar verdim. Biraz zor da olsa anlaştık. Böyle bir duruma gayet alışkınmış gibi duruyorlardı. Sonra teyit için aradılar teyitleştik. 20 dakika sonra ortalığı inleten sireniyle bir tane itfaiye aracı geldi (İtalya'da sireni olan bir araç yanınzdan geçince geçici sağırlık yaşıyorsunuz). Abilerle tanıştık. "Tamam hallederiz" dediler. "Sen hiç merak etme (non ti preoccupare)" deyince ben biraz gerildim. Çünkü bir İtalyan bugüne kadar ne zaman bana bunu dese o iş öyle dediği gibi kolay hallolmadı. Nitekim gelenek değişmedi. Ellerindeki X-ray filmiyle 30 dakikalık kapı açma uğraşı sonuç vermedi ve pencereden girilmesine karar verildi. 20 dakikalık bir süre de uygun merdivenli itfaiye aracının beklenmesi ile geçti. Bu arada ilk itfaiye aracını ve İtalyan tulumbacıları (pompiere) görenler etrafa toplanmaya başladılar. Bizim marketle dondurmacı milleti bilgilendirmekte gecikmedi. Sonra yine ortalığı inleten sireniyle merdivenli itfaiye geldi. İtfaiyenin yanaşması, sabitleyici ayaklarının açılması, merdivein çıkması yine nereden baksan 20 dakika aldı. Bu 20 dakika içerisinde etrafımızdaki kalabalık epey artmıştı. Bizdeki gibi millet tiyatro izler gibi izliyordu olan biteni. Bense gülsem mi ağlasam mı bilemeden anlamsızca sırıtarak ortalıkta dolaşıyor, ne olmuş burada sorularını önemli birşey yok diyerek geçiştiriyordum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_Nm96EotziEqmeKNfqgLOyFmCratYsyHH2vrucOzYRhhdyy-CbywUdvP7pcGzwiM3X1TpRvLZYMB_7L-jn0ik1RkpEbpLNIil5bXciHMN9OeBh1tv1cHEgzLp5E6TQe-NHsZFMBTIDFA/s1600/Photo0406.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_Nm96EotziEqmeKNfqgLOyFmCratYsyHH2vrucOzYRhhdyy-CbywUdvP7pcGzwiM3X1TpRvLZYMB_7L-jn0ik1RkpEbpLNIil5bXciHMN9OeBh1tv1cHEgzLp5E6TQe-NHsZFMBTIDFA/s1600/Photo0406.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_Nm96EotziEqmeKNfqgLOyFmCratYsyHH2vrucOzYRhhdyy-CbywUdvP7pcGzwiM3X1TpRvLZYMB_7L-jn0ik1RkpEbpLNIil5bXciHMN9OeBh1tv1cHEgzLp5E6TQe-NHsZFMBTIDFA/s200/Photo0406.jpg" width="150" /></a> <span class="Apple-style-span" style="-webkit-text-decorations-in-effect: none; color: black;"></span><span class="Apple-style-span" style="-webkit-text-decorations-in-effect: none; color: black;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5XP083ZnYJ-jqnMFEY7SL1NhLYcH_VI2D5UySAUrGAVwxUasN2sOPHI4EPPopcAKx5U9khFOOlp4N_94pz18f6r73Z0-_vj-aYOJbXHMGp7IfssXqgaRBfmXFvKGs_P7wXK_GrmCLoGU/s1600/Photo0404.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5XP083ZnYJ-jqnMFEY7SL1NhLYcH_VI2D5UySAUrGAVwxUasN2sOPHI4EPPopcAKx5U9khFOOlp4N_94pz18f6r73Z0-_vj-aYOJbXHMGp7IfssXqgaRBfmXFvKGs_P7wXK_GrmCLoGU/s320/Photo0404.jpg" width="320" /></a></span></div><br />
Resimlerden görüldüğü gibi mutfak penceresinden iki abi içeri girdi. Ben yukarı çıktım ve kapıyı açtılar. Garip ve komik bu tecrübe sonrası balkonumdan itfaiyeye el sallayarak onları uğurladım.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-K5YB6U6a0CXNFLTpmS9FDpYI34_0Z2rBXmK9M-batYBEHTLYCLce0bVs-SuB9tXAudFy4DSRzC0qU7TRAYifz70OvDkH0KMibnevFEEnX1K-hGmshv825D4PJ7PkcFzTrnPxuM07d5E/s1600/Photo0407.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-K5YB6U6a0CXNFLTpmS9FDpYI34_0Z2rBXmK9M-batYBEHTLYCLce0bVs-SuB9tXAudFy4DSRzC0qU7TRAYifz70OvDkH0KMibnevFEEnX1K-hGmshv825D4PJ7PkcFzTrnPxuM07d5E/s320/Photo0407.jpg" width="320" /></a></div><br />
egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/05909146252881186273noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-88549347693422525782011-07-15T19:14:00.000+03:002011-07-15T19:14:29.476+03:00RüyaDün gece çok garip bir rüya gördüm. Rüyamda böbreklerimden biri alınıyordu. Ameliyatı yapacak doktor da bizim laboratuvara cihaz aldığımız firmalardan birinin sahibiydi. Onun yardımcısı ise ben İtalya'ya gelmeden önce -ki üzerinden yedi ay geçti- alacağımız bir cihaz ile ilgili olarak sürekli temasta bulunduğumuz firma çalışanlarından biriydi. Rüyamda ameliyattan önce tedirgin oluyorum. Bak kendisi yapmayacak yamağına bırakacak ameliyatı diyorum. Hoş kendisi yapsa ne olacak, adam kimya mühendisi! Neyse rüya bu ya kendimi ameliyat olurken görüyorum. Gerçekten de yamağına bırakıyor ameliyatı. Benim böbreklerden birini alıyorlar ve kapatıyorlar. Sonra uyandım ama inanilmaz bir ağrıyla. Neredeyse patlayacağım. Kendimi zor attım tuvalete.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/05909146252881186273noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-3281473845388465872011-06-11T17:45:00.000+03:002011-06-11T17:45:52.538+03:00Telefonun ziliTelefonun zilinin sevdiğin bir dizinin jenerik müziği olması her zaman iyi olmuyormuş. Benim telefonumun zili de Fringe'in jenerik müziği. Malum 5 aydır (O değil de dün itibariyle tam 5 ay oldu) Napoli'deyim. Dolayısyla telefonum pek az çalıyor burada. <div>Ne zaman kulaklığı takıp bilgisayarda Fringe izlesem başlangıç sahnesinden sonra gelen jenerik ile bir anda içimden birşeyler kopuyor, hemen gözüm telefonu arıyor. Tabii sonu hayal kırıklığı. Neyse dizi sezon arası verdi de şimdilik bu histen kurtuldum.</div><div><br />
</div><div>Meraklısı için notlar:</div><div>Fringe : <a href="http://www.imdb.com/title/tt1119644/">http://www.imdb.com/title/tt1119644/</a></div><div>Bahsi geçen müzik: <a href="http://www.youtube.com/watch?v=20EO4XMBQgM">http://www.youtube.com/watch?v=20EO4XMBQgM</a></div><div><br />
</div><div>Bak ya ne zamandır hissetmemiştim. Şimdi bağlantıyı eklerken çalmaya başlayınca yine gözüm telefona gitti...</div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-36916675167391244502011-04-25T18:11:00.002+03:002011-04-25T18:31:03.773+03:00Devr-i Alem24 Aralık 2010 - 4 Ocak 2011 arasındaki 10 günlük zamanda yaklaşık 22.200 km'lik bir yolculuk yaptım. Önce İstanbul-New York sonra da New York-Bozeman (MT) gidişleri ve dönüşleri bu hesaba dahil.<br />
24 Aralık'ta İstanbul'dan sabah havalanan uçak saat farkının verdiği avantajla New York'a daha hava kararmadan indi. THY ile yolculuk yaptım ve çok memnun kaldım. Koltuklar çok rahat. Uzun boyluların da (benim gibi) çok fazla rahatsız olmayacakları aralıklara sahipler. Servis cok iyi. 9 saatlik yolculugun yarısı yemek yiyerek geçtiği için belki de çabucak iniverdik New York'a. JFK'da kuzenim ile buluştuk ve onun evine gittik. Oradan da New York Penn Station'a geçtik. Penn Station'ın merdivenleri cok kavuşma görmüştür herhalde. Bir tanesine daha şahit oldu. Tabii onun için sadece bir tane dahaydı ama bizim hayatımızın en mutlu anlarından biriydi...<br />
New York ile ilgili söylenecek çok şey var. 4 gün New York gibi büyük bir şehir için çok kısa belki ama yine de biz kar, kış, kıyamet demeden dolaştık epey. New York için olağan olan kar fırtınalarından birine yakalandık orada kaldığımız süre boyunca. Yağan karın miktarını öğrenmek için aşağıdaki fotoğrafa bakabilirsiniz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-0eWXhbTXZuU/TasYvtPJ2BI/AAAAAAAAAJI/HP0xl5W1BJ0/s1600/SAM_1703.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="http://3.bp.blogspot.com/-0eWXhbTXZuU/TasYvtPJ2BI/AAAAAAAAAJI/HP0xl5W1BJ0/s400/SAM_1703.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Resmi verilere göre Central Park'ta kar kalınlığı 51 cm'ye ulaşmış. Bir de rüzgar var ki soğuğu daha soğuk hissettiriyor. </div>Neyse ki ilk gün hava çok kötü değildi de Özgürlük Anıtı'nı yakından görebildik. Tabii burada bir çakallık yaptık. Özgürlük Anıtı'nın bulundugu adaya degil de Staten Island'a gittik. Staten Island Özgurluk Anıtı'nın üzerinde bulunduğu ada değil ama oraya giden feribot Özgürlük Anıtı'nın çok yakınından geçiyor ve bedava. Hem Özgurluk Anıtı'nı yakından görmüş olduk hem de bu geziyi beleş yaptik :)<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-q36c5YqcWxY/TasbV-hYmOI/AAAAAAAAAJM/lHClcq8AHwA/s1600/SAM_1548.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="http://3.bp.blogspot.com/-q36c5YqcWxY/TasbV-hYmOI/AAAAAAAAAJM/lHClcq8AHwA/s400/SAM_1548.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Havanın güzel olmasını fırsat bilerek ilk gün güzel bür Manhattan turu da yaptık. Ground Zero ve Wall Street itina ile görüldü. Manhattan'da gerçekten çok güzel kiliseler var. Avrupadakiler kadar eski değiller ama gerçekten güzeller. Trinity Kilisesi bunlardan biri.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><a href="http://www.blogger.com/goog_1238498581"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLbtkkkpJl1LO-HGksw6uOCY3ACToUv12Kisu2H6_xFP9T6ytLCkp21oBDo26dYTU9vrbLSTUIsTjbMeY57J2voFgIv9MQrIzx7oZ-1Gg0z_921o8kLiNuUAxXAn1RR3NYd90ehghGg1Q/s400/SAM_1608.JPG" width="400" /></a></span></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Trinity_Church_(Manhattan)">Kilisenin içindeki basilicalardan biri</a></td></tr>
</tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Tabii geceyi Times Meydanı'nda bitirmesek olmazdı.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjg5tNPniVpehc7VF7eBmDDboPmqVoOdYro7l56epAvfEVXPHXCzz-CfMz5FwoKh8_uhyphenhyphenyxWXkxzfpTiHnr8e8ucWL9O90ib1i9bAy_ZDGNJQAELD6GW5AKLOlZZtV8eoWQ7voWMRRdOY/s1600/SAM_1639.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjg5tNPniVpehc7VF7eBmDDboPmqVoOdYro7l56epAvfEVXPHXCzz-CfMz5FwoKh8_uhyphenhyphenyxWXkxzfpTiHnr8e8ucWL9O90ib1i9bAy_ZDGNJQAELD6GW5AKLOlZZtV8eoWQ7voWMRRdOY/s400/SAM_1639.JPG" width="300" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Ertesi gün kar kendini hissettirdi. Bir önceki gece internetten kendilerine okuduğum kar uyarılarını gülerek karşılayan arkadaşlar yağan kar karşısında kalakaldılar... Kar ve rüzgar ile beraber Central Park'ı gezdik ve eve kaçtık. Tüm gün ve tüm gece aralıksız yağan kar ertesi sabah durdu. Bu arada bütün uçak seferleri iptal olduğu için bizi de ufaktan bir korku aldı. Uçak ile beraber metro dahil tüm ulaşım araçları durmuştu. Sabah kahvaltısında artık günü evde geçireceğimizi düşünürken metronun çalıştığı haberini aldık ve hemen kendimizi dışarı attık. Sonra da Empire State Building'in en tepesine çıktık.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7eDTo8tQ-lvqZ4b4pU82ihHsDox1m7pj9M612dUo4ZQTjk-yg5tSc0SLYS1M5FLfBxTOOSvm2UV0EUAtADlY20iOKr6oGQC6kBuoydDtFiveb_Asvw_4wH1Mn3aT4MwczMm8on8yi4-w/s1600/SAM_1721.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7eDTo8tQ-lvqZ4b4pU82ihHsDox1m7pj9M612dUo4ZQTjk-yg5tSc0SLYS1M5FLfBxTOOSvm2UV0EUAtADlY20iOKr6oGQC6kBuoydDtFiveb_Asvw_4wH1Mn3aT4MwczMm8on8yi4-w/s400/SAM_1721.JPG" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dün sana bir gökdelenin tepesinden baktım New York</td></tr>
</tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Sonraki gün artık gezecek vaktimiz yoktu. Bir an evvel New Jersey'e havaalanına gitmemiz gerekiyordu. Uçak kalkacak mı kalkmayacak mı düşünceleri içerisinde zorla taksi bulduk. Taksi şöförü o kadar iğrenç birşey yiyordu ki midemiz kalktı Penn Station'a gidene kadar. Bir de adam bizimle pazarlık yaptı bu havada taksi bulamazsınız 10 dolar fazla alırım diye. Ona da tamam dedik mecburen. Toplam 31 dolar tuttu. Adama 40 dolar verdim. 1 dolar daha istedi benden...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Penn Station'dan trene bindik ve 30 dakika sonra Newark Havaalanı'ndaydık. Hiç beklenmedik şekilde ne uçuş saatimizde ne de bavullarımızda problem çıktı. Zamanında kalkan az uçaktan biriydi bizimkisi ve Minneapolis aktarmalı olarak Bozeman'a sorunsuz vardık.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">New York ile ilgili kısa notlar:</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"></div><ul><li>Metro ağı muazzam büyüklükte ama bir o kadar da pis ve belli bölgeleri tehlikeli.</li>
<li>Metroyu öğrenmek zor değil. Amerika'daki pekçok şey gibi basit bir mantıkla kurulmuş. Örneğin kuzenim kapmış mantığı. Bir yerden bir yere daha hızlı gitmenin yollarını söyleyince Amerikalıların ağzı açık kalıyormuş. Adamlar mota mot yaşıyorlar tabii.</li>
<li>Gece hayatı ve lokantalar hakkında pek birşey göremedim. O da bir dahaki sefere artık.</li>
<li>Metrolarda insanlar sürekli birşey okuyorlar. Birçok kişi iPad ya da Kindle kullanıyor.</li>
<li>Genelde insanların tavır ve duruşları çok mutsuz. Ben İstanbul'daki insanları suratsız bulurdum ama New Yorktakiler daha suratsız. Tabii hayat çok daha zor.</li>
</ul><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Bozeman, Montana Eyaleti'nin 4. büyük şehri. Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 1.500 m ve 45 derece kuzey paraleli civarında. İstanbul 41 derece kuzey paraleli civarında olduğuna göre şehir yaklaşık olarak İstanbul'un 450 km kuzeyinde kalıyor. Bozeman Montana State University'e ev sahipliği yapıyor. Nüfus çok fazla değil ama çok geniş alana kurulduğu için şehirde mesafeler fazla ama şehir merkezi 5 ana caddeden oluşuyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">İndiğimizde kar yoktu ve hava New York'a göre çok daha yumuşaktı. Sıcaklık daha düşüktü belki de ama nem olmadığı için New York'taki kadar üşümedik (Sadece ilk gün tabii). Eve geldiğimizde büyük bir oh çektik. Epey endişelenmiştik hava alanlarında sürüneceğiz diye ama korktuğumuz başımıza gelmedi neyse ki. Ama valizleri açtığımızda bir süprizle karşılaştık. Valizlerden biri açılıp ne var diye bakılmıştı. Bir de not bırakmışlar "Bizim Homeland Security olarak bakmaya hakkımız var." yazıyordu. Neyse ki eksik gedik, kırık dökük birşey yoktu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Hayatımda gördüğüm en düşük sıcaklığı gördüm burada -17 derece.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje_1mg6WGfi8yRUf8mUuMqcpOqfykgmNPuin62sTbF0-hXDiZQkTHqUJKL4i9FGK9SrjYL3uzZqnPUNb0ShfUT5RdEOcY5br16yMXH_x291bm2bhyphenhyphenHrIvvf-uPXNKJhLs7aPE3JpsUMpE/s1600/SAM_1848.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje_1mg6WGfi8yRUf8mUuMqcpOqfykgmNPuin62sTbF0-hXDiZQkTHqUJKL4i9FGK9SrjYL3uzZqnPUNb0ShfUT5RdEOcY5br16yMXH_x291bm2bhyphenhyphenHrIvvf-uPXNKJhLs7aPE3JpsUMpE/s400/SAM_1848.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Soğuk öyle bir soğuk ki nefes alırken burununuzun içi donuyor. Resmen bıyıklarımın üzerinde buz sarkıtları oluştu sokakta dolaşırken. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Bir öğle yemeğini MacKenzie River Pizza'da yedik. Pizzası lezzetli ama beni asıl vuran biraları oldu. Menüde 20'den fazla çeşit bira var ve çoğu kendi yapımları. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Yılbaşı akşamı ise <a href="http://www.montanaaleworks.com/">Montana Ale Works</a> adlı bir et lokantasındaydık. Çok güzel bir lokantaydı. Şansımıza iyi bir yerde oturduk. Benim inadım yüzünden yemek tercihlerini mükemmel yapamadık ama yine de karnımız aç kalmadı. Oradan çıkınca hadi yılbaşı akşamı bir bara gidelim dedik ve Bar 9 diye bir yere girdik. Yaş ortalaması 20 civarındayıdı. Acayip cıstak bir müzik eşliğinde sahnedeki çiftler artık öpüşmenin yavaş yavaş ötesine geçmeye başlamışlardı. Ne zaman sevişmeye başlayacaklar diye biraz bekledik ama kayıtlara geçmeyi gerektirecek mühim bir vukaat yaşanmadı. Biz de orası için fazla yaşlı olduğumuza karar verip ayrıldık. Tam eve gidiyorduk ki arkadaşlar aradı ve onlar ile birlikte bir jazz bara gittik. Güzel müzik eşliğinde şaraplarımızı yudumladıktan sonra evin yolunu tuttuk.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Tabii oralara kadar gitmişken Yellowstone'a gitmemek olmazdı. Oraya da gittik. Çoğu bölümü kar nedeniyle kapalıydı ama yine de güzel bir tur eşliğinde bizondan geyiğe, kuştan çakala epey bir canlıyla tanışma fırsatı edindik :)</div><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2e6qEWgVXgzlQ4Sw1FJh-KL0V5oOHrCgHm05YGvnsjQP8NtFfmgny3Z7WOYBr7SWE24yREpYISe8ExhCntYWdrAMo8LA9rdlDqgsuIccCGJFNuxG4p0-0Q2Y6Pg5gLPUwwbYmjEYS-mI/s1600/SAM_1923.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2e6qEWgVXgzlQ4Sw1FJh-KL0V5oOHrCgHm05YGvnsjQP8NtFfmgny3Z7WOYBr7SWE24yREpYISe8ExhCntYWdrAMo8LA9rdlDqgsuIccCGJFNuxG4p0-0Q2Y6Pg5gLPUwwbYmjEYS-mI/s400/SAM_1923.JPG" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yalnız kalmak isteyen bizon<br />
<div style="text-align: left;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Bizonlar epey alışmışlar etraflarında araba dolaşmasına pek ses etmiyorlar. Onlara dokunabilecek uzaklıktan geçebiliyorsunuz. Tabii donmaya çalışmak pek yemez çünkü adamı görünce korkuyorsunuz. Bir de park girişinde bir harita ile birlikte uyarı listesi veriyorlar. Orada "bizonların insandan hızlı koştuğunu biliyor musunuz?" yazıyor. Parkta gezerken bir gözlemci grubuna rastladık. Yanlarına gidip ne yaptıklarını sorduğumuzda karşı tepelerde çakal gözlemlediklerini söylediler. Onları gördüğümüzde saat 3 civarındaydı ve sabahtan beri orada o soğukta duruyorlarmış ama henüz birşey görememişler.</span></div></td></tr>
</tbody></table><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYzdvb5V6IY9XkTWwGXFaEGl1IChLeu0s-MOk3SH3v9JAepmMWmkI8wsI9XfLiv0f_ESgeC29qGTeoX6SHhDnOijPQfkErOovO-ECiZ-Zgo_cvrDEMz-uOxwWk3TYHRRx_3fis-YqO1N8/s1600/SAM_1947.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYzdvb5V6IY9XkTWwGXFaEGl1IChLeu0s-MOk3SH3v9JAepmMWmkI8wsI9XfLiv0f_ESgeC29qGTeoX6SHhDnOijPQfkErOovO-ECiZ-Zgo_cvrDEMz-uOxwWk3TYHRRx_3fis-YqO1N8/s400/SAM_1947.JPG" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çakal gözlemi yapılan tepe</td></tr>
</tbody></table>İşin garip tarafı artık hava kararmaya yüz tutmuşken biz çakalla karşılaştık.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3s-6ABHnl8f2KuVYZHEEQYCnIjD11RO3iA-siY5Lm-SSW7XigbHSWboW8DXIzMcviVMBb0Kim3bErhpP3K6Zbm3Md64GXJAfv7wSB52A6KwwoVhoLB4nwZmKX9RFhtzt3nfMD1838Fbs/s1600/SAM_1960.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3s-6ABHnl8f2KuVYZHEEQYCnIjD11RO3iA-siY5Lm-SSW7XigbHSWboW8DXIzMcviVMBb0Kim3bErhpP3K6Zbm3Md64GXJAfv7wSB52A6KwwoVhoLB4nwZmKX9RFhtzt3nfMD1838Fbs/s400/SAM_1960.JPG" width="400" /></a></div><div><br />
</div><div>Son Bozeman gecesini rakı sofrasında sonlandırdık. Ertesi sabah erkenden New York'a döndüm.</div><div><br />
</div><div>Bozeman ile ilgili kısa notlar:</div><div><ul><li>Filmlerde gördüğümüz tipik küçük Amerikan kasabası. Müstakil, bahçeli evler, geniş sokaklar ve kocaman kamyonetler her yerde.</li>
<li>Çok ucuz. New York ile kıyas götürmez.</li>
<li>Birkaç alışveriş merkezi var ama gitmek için araç lazım.</li>
<li>Eskiden şehir içinde otobüs yokmuş. Yeni çalışmaya başlamış. Ücretsiz. 4 farklı hat var. Yarım saatte bir ring yapıyorlar.</li>
<li>Herkes birbirine karşı çok güler yüzlü ve saygılı. New York'un negatif havasından sonra cennet gibi.</li>
<li>Görülmesi gereken en önemli yer Yellowstone. Oraya da ya arabayla ya da tur şirketiyle gitmek gerekiyor.</li>
<li>Doğal hayat sporları için ideal bir yermiş. Kışın kayak, yazın balıkçılık yapılıyormuş. Macera ruhu taşıyanlar için cennet yani.</li>
<li>Gidip gelmek meşakkatli. Her yerden direkt uçuş yok. Aktarma gerekiyor.</li>
</ul>New York'ta kuzenimde bir gece daha kaldıktan sonra İstanbul'a döndüm. Rüzgar gibi geçti 10 gün. Döndüğümde jetlag bile olmadım. Yani bu yolculuktan elimde hasretten gayrı birşey kalmadı... </div><div><br />
</div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-39722002773335194552011-03-06T01:34:00.000+02:002011-03-06T01:34:01.617+02:00Isik icinde yat GiovanniUzun zamandir yazmiyordum. Aslinda o kadar cok sey birikmisti ki yazacak. Bir haftada alinan binlerce kilometre yol, ikinci Italya seferinin baslangici, ilk aylari.... Megerse oncelik bir olmu yazmaktaymis.<br />
Insanin kani birisine ne kadar cabuk isinabilir ki? Giovanni'yi gordugunuz anda ona kaniniz isinirdi. Onunla topu topu bir hafta calistik. Bir haftamiz balik akvaryumuyla mikroskop arasinda gecti. Onu yakin bir dostum kadar sevdim bu bir hafta icerisinde. Sonra ne oldu? Oluverdi bir gecede. Megerse losemiymis. Bir aksamustu ateslendi. O gece oldu, geriye sadece mutlu bir adam yuzu birakarak.<br />
Bu olum bana cok sey dusundurttu! Onunla calistigimiz sure zarfinda zaman zaman garipsedim onu. Ciddiyetsiz buldum, konsantrasyonunu eksik buldum, ilgisiz buldum. Konusunda cok bilgiliydi ama yeterince kendini vermiyordu isine. Simdi oldu gitti iste. Artik isine verecek bir kendi bile yok. Bu kadar mi ciddi olmali bu hayatta? Bu kadar mi soludugun havaya kendini kaptirmali? Bazen nefesini tutup dusunmek gerekiyor. Neden? Cok sukur ki sikca dusunuyorum bunu. Yalniz artik kendime verdigim cevap beni tatmin etmemeye basladi. Zaten iki aydir uzakta olmanin getirdigi hasretlik bu haberle yerini, herseyi birakip sadece sevdiklerimle beraber kucuk, sadece bizi ilgilendiren ve sadece bizim ilgilendigimiz bir hayat yasama istegine birakti.<br />
Ah be Giovanni! Ubuntu paneline ekledigim kucuk balik animasyonunu gosterecektim daha sana...egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-83178756918748978072010-12-02T21:23:00.000+02:002010-12-02T21:23:13.687+02:00Zeytin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TPfoe8MphsI/AAAAAAAAAIc/TFBfgpsfjI4/s1600/Photo0225.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TPfoe8MphsI/AAAAAAAAAIc/TFBfgpsfjI4/s320/Photo0225.jpg" width="320" /></a></div>Bayram tatilinde Foça'da annem ile babamın yanındaydım. Tam zeytin çırpma/sıyırma mevsiminde olduğumuz için onların işleri son zamanlarda epey yoğundu. Bayram öncesi telefon konulmalarımızda bütün hepsini bitirmeyin demiştik ablamla beraber. Onlar da sözümüze itibar etmişler. Bırakmışlar 100 yaşından büyük koca ağaçları bize.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TPfpjKzYoXI/AAAAAAAAAIg/X8WeflpSae0/s1600/Photo0226.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://2.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TPfpjKzYoXI/AAAAAAAAAIg/X8WeflpSae0/s320/Photo0226.jpg" width="240" /></a></div>Bu vesileyle 4 günüm yukarıdaki ve benzeri zeytin ağaçlarının tepesinde geçti. O 4 gün boyunca birkaç düşme tehlikesi atlattım, ağaç dallarına dayanmaktan bacaklarım morardı, yerden zeytin toplarken ellerimi ısırganlar dağladı, dalların arasına saklanmış sivrisinekler kıyafetlerimin üzerinden yedi bütün vücudumu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen hayatımın en huzurlu en tatminkar günleri arasında hiç düşünmeden sayabileceğim günleri geçirdim o tarlada. Toprağın insanı nasıl olgunlaştırdışını, vakarlı ve sabırlı yaptığını anladım. Üretime doğrudan katkıda bulunmanın, ekolojik döngülerin göbeğinde yer almanın hazzını yaşadım. Hayatımın bedenen en yorucu, ruhen en dinlendirici tatiliydi.<br />
<br />
Herşey bir yana zeytin çrpmak/sıyırmak da zevkli bir işmiş. Artık eskiden yapıldığı gibi sopalarla ağaçlara vurulmuyor. Ya elle ya da geniş aralıklı ve uzun dişlere sahip tarak adı verilen plastik bir aletle dallara zarar vermemeye çalışılarak zeytin sıyrılıyor. En zor iş yerden dökülenleri toplamak. Eğilsen eğilinmiyor, çömelsen çömelinmiyor, yere otursan etkin olmuyor. Zeytini sıyırmadan önce üzerine dökülsün diye yere örtü seriliyor ama önceden kendi kendine dökülenleri yerden toplamak gerekiyor yine de. Eğer yağlık zeytin sıyrılıyorsa zeytinin şekline şemaline dikkat etmeden ne varsa alınıyor. Sıyrılan zeytinin ağırlıkça 7'de ya da 6'da biri kadar yağ çıkıyor. Dolayısıyla yemeklik zeytin toplamak daha karlı ama daha meşakkatli tabii. Yemeklik zeytin bir kere büyük olmalı, siyah zeytin yapılacaksa kapkara olmalı, üzerinde hiç morluk olmamalı. Yeşil zeytin yapılacaksa yemyeşil olmalı, üzerinde hiç kızarıklık olmamalı. Dolayısıyla doğru zeytinler ağaçtan tek tek seçilip toplanıyor.<br />
<br />
Zeytinin yapılması bambaşka iş tabii. Onu da öğrenince yazacağım.<br />
<br />
<b>Kıssadan Hisse</b><br />
<br />
<ul><li>Zeytin tek tek toplanıyor. Bir tanesini bile ziyan etme.</li>
<li>Dallar çok kırılgan. Kırarsan fazla üzülme. Demirel'in "Benim köylüm zeytin ağacı gibidir. Sen ne kadar budarsan o, o kadar verir" sözünü hatırla. Ama yine de abartma.</li>
<li>Demirel'in sözü köylü için geçerli değil.</li>
<li>Zeytin zamanı yağmur yağıp kırağı olmuyorsa otlar bitmeden dökülen zeytinleri topla. Sonra zeytinleri otların arasından ayıklamak zorunda kalırsın. Ellerini ısırganlar dağlar.</li>
<li>Yere dökülen zeytinlerin üzerine basma. Onlar yağı çıkarılmak için ezilecek tabii. Ama yağhanede.</li>
</ul><br />
<br />
NOT: 2 haftadır blogla doğru düzgün ilgilenemiyorum. Deftere yazdıklarımı bile ancak geçebiliyorum. Bu arada bir mim furyası esmiş. 2 tane mimim var. Aklımda. Yakında yazacağım.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-6580318939981126562010-10-12T21:09:00.005+03:002010-10-13T09:12:17.912+03:00Gök Taşı 2Dün yazdığım gök taşı sorunsuz bir biçimde geçti. Patrick Wiggins adlı bir amatör astronom 36 cm'lik bir teleskop ve astronomik bir dijital kamera ile görüntüsünü çekmiş.<br />
<br />
<object height="290" width="480"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/9PPplJtb9Z4&hl=en_US&feature=player_embedded&version=3"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowScriptAccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/9PPplJtb9Z4&hl=en_US&feature=player_embedded&version=3" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true" allowScriptAccess="always" width="480" height="290"></embed></object><br />
<br />
2029 yılında aynı yakınlıktan 250 m çapında başka bir gök taşının geçmesi bekleniyor.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-13656637766895596862010-10-11T22:19:00.000+03:002010-10-11T22:19:42.939+03:00Gök TaşıTakip ettiğim bloglardan birinde yaklaşık 10 m çapındaki bir gök taşının Dünya'ya yarın 46.000 km kadar yaklaşacağı ile ilgili bir yazıyı okuduktan sonra acaba ben de görebilirmiyim diye NASA ve çeşitli asrofizik sayfalarını karıştırıyordum. Sonrasında öyle bir bilgiye rastladım ki yarınki gök taşını filan unuttum gitti. Aşağıdaki linkte Dünya'nın yörüngesi ile yörüngeleri kesişen ve Güneş'in etrafında dönen gök taşlarının bir listesi var. Linkte çarpma riski olan 1150 gök taşı listelenmiş durumda. Her birine tıkladığında bir Java programı açılıyor ve gün gün Merkür, Venüs, Dünya, Mars ve ilgili gök taşının yörüngelerinde nerede yeraldıklarını 3 boyutlu olarak görebiliyorsun. Hangisi hangi gün ne kadar yaklaşacak ve o gök taşının boyutu, ilk gözlem tarihi, son gözlem tarihi, yörüngesini ne kadar zamanda tamamladığı vb. çeşitli bilgiler var.<br />
<br />
<a href="http://neo.jpl.nasa.gov/orbits/">http://neo.jpl.nasa.gov/orbits/</a><br />
<br />
Şimdi bizim yarınki ufaklığa geri dönelim. Gezegenlerin ve gök taşının yarınki konumları aşağıda.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://ssd.jpl.nasa.gov/sbdb.cgi?sstr=2010%20TD54;orb=1"><img border="0" height="211" src="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TLNex0K7gJI/AAAAAAAAAHc/TxC7JWsYUQ8/s400/test9234.gif" width="400" /></a></div><br />
<br />
<br />
<br />
Bizimki ile dünya üstüste gözüküyor. Türkiye saati ile 15:25'te en yakın geçişini yapacak. Türkiye'den gözükbilecek mi tam olarak bilmiyorum ama eğer Ay kadar güneşi yansıtabilme kapasitesine sahipse Ay'ın dolunay zamanındaki parlaklığından 26 kat daha sönük olacakmış. Bu da amatör bir teleskop ya da iyi bir fotoğraf makinesi ile gözlemlenebilecek olduğunu göstermekteymiş.<br />
<br />
Bu arada evham yapmaya gerek yok. Atmosfere girme riski milyonda 1. Girse bile Dünya'ya çarpmadan parçalanıp gitmesi öngörülüyor.<br />
<br />
<br />
Aşağıdaki linkte de yakın geçmişte Dünya'ya yaklaşmış ve yakın gelecekte Dünya'ya yaklaşacak gök taşlarının listeleri ve yörünge şemaları var.<br />
<br />
<a href="http://neo.jpl.nasa.gov/neo/close.html">http://neo.jpl.nasa.gov/neo/close.html</a>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-46497908786700515292010-10-08T22:53:00.010+03:002010-10-11T22:23:12.446+03:00Dünyanın En Yüzeysel İnsanı 2<div style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;"><br />
</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">Bugün böyle bir diyolağa kulak misafiri oldum.</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">Dünyanın En Yüzeysel İnsanı: Bu akşam maç varmış öyle mi?</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">Kurban: Evet abi. 21:45’te.</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">DEYİ: Kim ile oynuyoruz.</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">K: Almanya abi. Zor maç olacak.</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">DEYİ: Yaa. Bu arada kim var Milli Takım’ın başında şimdi.</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">K: Hiddinkvar abi. Hani bir ara Fenerbahçe’nin teknik direktörlüğünü yapmıştı.</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">DEYİ: A o mu? Hah Türkiye’de antrenör mü kalmamış da onu antrenör yapmışlar...</span></div><div class="MsoNormal" style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: large;">İşte size her konuda fikri olan insanlardan biri.</span></div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-1767597048902011582010-09-25T15:42:00.007+03:002010-10-11T15:00:38.738+03:00Güzel Bir Hafta Sonu Kahvaltısı<div style="font-family: inherit;"><a href="http://evrenin.blogspot.com/2010/09/yumurta-sufle-ya-da-bir-smark-sabah.html">Evren </a>aklıma düşürmeseydi ufak tefek birşeyler ile geçiştirecektim. Onun sayesinde güzel bir haftasonu kahvaltısından kalkmış bulunmaktayım. Benim de ufak modifikasyonlarım oldu <a href="http://cafefernando.com/turkce/pastirmali-yumurta/#more-660">Cafe Fernando</a>'da ve Evren'de verilen tariflere. Öncelikle bir yumurtalı bir de yumurtasız versiyonunu küçük güveçlerde yaptım. Her ikisinde de göçmen usulü patlıcanlı domates salçası kullandım. Yumurtalı olan neredeyse Cafe Fernando'da anlatılanın aynısı. Sadece sonradan dereotu ekledim (ablamın akıl vermesiyle). Yumurtasız olanda ise kırmızı ve yeşil biber ile domates var pastırmanın üzerinde. E tabii böyle bir tarif peynirsiz olamazdı :) Yanında dereotlu söğüş domates ve çay ile inanılmaz keyifli bir kahvaltıydı. İşte fotoğrafları:</div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3uo8O_taI/AAAAAAAAAEA/62gp-6H7-xM/s1600/Foto%C4%9Fraf0114.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3yKOFWjGI/AAAAAAAAAEI/y9t0MMAAdX8/s1600/Foto%C4%9Fraf0114.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3yKOFWjGI/AAAAAAAAAEI/y9t0MMAAdX8/s320/Foto%C4%9Fraf0114.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3uo8O_taI/AAAAAAAAAEA/62gp-6H7-xM/s1600/Foto%C4%9Fraf0114.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3uo8O_taI/AAAAAAAAAEA/62gp-6H7-xM/s1600/Foto%C4%9Fraf0114.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br />
</a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3xx5NM5kI/AAAAAAAAAEE/z2stPW4u7H4/s1600/Foto%C4%9Fraf0113.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJ3xx5NM5kI/AAAAAAAAAEE/z2stPW4u7H4/s320/Foto%C4%9Fraf0113.jpg" width="320" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-23396226361946318092010-09-20T23:56:00.004+03:002010-09-21T09:16:33.048+03:00The New York Trilogy<div class="separator" style="clear: both; font-family: inherit; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJhNtF59VBI/AAAAAAAAADU/To6LhoxxhOI/s1600/Foto%C4%9Fraf0083.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJhNtF59VBI/AAAAAAAAADU/To6LhoxxhOI/s200/Foto%C4%9Fraf0083.jpg" width="127" /></a></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">Günümüzde İngilizce yazan yazarların kitaplarını orijinal dilinden okuma kararı almıştım birkaç yıl önce. Öncelikli hedefim bizim hergün kullandığımız İngilizce’nin sıkıcı ve monoton bilimsel jargonundan biraz olsun sıyrılıp günlük yaşamda konuşulan ve dolayısıyla yaşayan vedevinen halinin tadını çıkarmaktı. Bu kararı aldıktan sonraki zamanda da bu hedefime varabildiğimi düşünüyorum. Gerçekten, farklı bir kültürün çağdaş yazın ürünlerini takip ederek onun tadına varılabiliyor. Hatta Paul Auster’den sonra Nick Hornby’i ouduğunuz zaman aynı dili konuşan iki farklı toplumun arasında nasıl farklılıklar var çok iyi görebiliyorsunuz. Farklı kültürlerin tadına varabilmek adına benim bulabildiğim tek yöntem şimdilik bu. Farklı bir şey bilen varsa beri gelsin. Burada yazacağım kitaplarda da çağdaş İngiliz ve Amerikalı yazarların kitapları hep İngilizce okunmuş olacak bilginize.</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">Paul Auster’in Book of Illusions ve Leviathan’dan sonra okuduğum üçüncü kitabı <i>The New York Trilogy</i>. Adından anlaşılabileceği üzere üç öyküden oluşuyor kitap. Bütün öyküler klasik Paul Auster tekniğiyle yazılmış. Yani temel bir öykü var ve bu öyküyü oluşturan, tamamlayan ve bu öyküye renk katan alt öykücükler bir nehir ve dalları gibi ayrı ayrı noktalardan doğuyor, birleşiyor ve tek bir noktada bitiyorlar. Bu tarz ayrı bir güzellik katıyor Paul Auster’in romanlarına. Bu yüzden midir bilinmez Orhan Pamuk ile Paul Auster’in tarzlarını hep birbirlerine benzetmişimdir.</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"><i>The New York Trilogy</i>, kaçmanın, kovalamanın, ayrılğın ve birleşmenin kitabı olmuş. Ana karakterlerin belirli bir içgüdü ve dürtü uğrunu bütün herşeyden vazgeçtiklerini görüyor onları bu gözü karalığa iten dürtülerin ne olduğunu anlamak için onların koşuşturmacalarına kendinizi katıyor ve kaptırıyorsunuz. Kitaptaki en çok beğendiğim öykü son öykü olan “The Locked Room”. Sanırım daha fazla karakter tahlili yapıldığı ve dolayısıyla nehrin kolları daha fazla olduğu için onu daha çok beğendim. </div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">Son öyküden altını çizdiklerim:</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">“undeniable odor of nothingness” sf. 299. </div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">Sizi bilmem ama bana o havada kalmışlığı, çeksen uzamayan, itsen kısalmayan bir türlü tanımlayamadığımız boşluk hissini inanılmaz derecede iyi anlattı. Ya o anlarda hakikaten farklı bir koku oluyor ya da bu söz sonrası öyle bir koku olduğu düşüncesi bende uyandı. Her iki durumda da son derece etkili.</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"> “in the end, each life is no more the sum of contingent facts, a chronicle of chance intersections, of flukes, of random events that divulge nothing but their own lack of purpose.”<a href="http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=1845401939253077660&postID=2339622636194631809" name="_GoBack"></a> Sf. 217.</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">“the stories are divorced from any context , which gives them a floating, disembodied quality” sf. 274.</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">Zaten burada öykü kurma tarzını birer cümle ile öykünün içerisine saklamış :)</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">Sonuç olarak gerek edebi açıdan gerekse kurgulama açısından çok beğendim. Başyapıt mıdır? Bilemem ona da eleştirmen karar versin.</div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;"></div><div class="MsoNormal" style="font-family: inherit;">(Okuduğum kitap faber and faber yayın evi tarafından 1999 yılında basılmış.)</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: inherit; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TJfJ-lcCSJI/AAAAAAAAADM/biJKAAtNuvk/s1600/new_york.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a></div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-79223072393219866072010-09-20T19:36:00.000+03:002010-09-20T19:36:38.178+03:00Jargon1990 doğumlu kuzenimden iki adet yeni deyim öğrendim. Birisi "atarlı giderli olmak". Limoni ya da kavgalı anlamına geliyormuş. Diğeri de "atar yapmak". Kızmak ve trip atmak anlamlarına geliyormuş. Benim ilk kez duyduğum deyimler bunlar. Her neslin farklı bir jargonu olduğunun bir göstergesi. <br />
<br />
Argo sen ne güzel bir şeysin :)egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-43390407319305451122010-09-13T18:06:00.001+03:002010-09-13T18:06:36.700+03:00Tatil SonrasıYıllar sonra yaptığım en uzun tatil olan 2 haftalık tatilin ardından bu sabah büyük bir rehavet çökmüştü üzerime. Ne yataktan kalkmak istedim ne de evden çıkmak. Bir türlü okula gitmek, işleri tekrar rutine sokmak gelmiyordu içimden. Sabah erken kalkmadım bunun üzerine. Zorla evden çıktım öğle vakti. Yolda hep mutsuz hep karamsar düşünceler geçti aklımdan. Kampüse girdiğimde ise ağaçların ve toprağın kokusuyla yavaş yavaş keyfim yerine geldi. Bölüme gitmek için o çirkin binanın içine girdiğimde ise herşeye tekrar başlamak için hazırdım. Artık beni motive eden ne ise orada hemen kendini gösterdi. Bir insanın ruh durumu bu kadar değişken olması ise hayra alamet mi bilmiyorum.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-3192047125418435912010-07-20T00:15:00.003+03:002010-07-20T00:16:44.216+03:00Ses var görüntü yokSakal ve bıyığı kesince aldığım en güzel tepki....egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-25845183606001700752010-07-12T00:19:00.001+03:002010-07-20T00:17:03.192+03:00FidelFidel'e o Nike'ı kim giydirmiş çok merak ediyorum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TDo1LFg_6NI/AAAAAAAAAC8/RTIU-Jfn7s0/s1600/107011fidel3.hlarge.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TDo1LFg_6NI/AAAAAAAAAC8/RTIU-Jfn7s0/s320/107011fidel3.hlarge.jpg" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TDo1IqogzAI/AAAAAAAAAC0/iid-2cLVJIc/s1600/107011fidel4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TDo1IqogzAI/AAAAAAAAAC0/iid-2cLVJIc/s320/107011fidel4.jpg" /></a></div><br />
Fotoğraflar NTVMSNBC'den.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-48718973143416611082010-07-05T22:31:00.001+03:002010-07-20T00:16:14.746+03:00Mezuniyet<meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CUsers%5CEGEMEN%7E1%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CEGEMEN%7E1%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_themedata.thmx" rel="themeData"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CEGEMEN%7E1%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_colorschememapping.xml" rel="colorSchemeMapping"></link> <m:smallfrac m:val="off"> <m:dispdef> <m:lmargin m:val="0"> <m:rmargin m:val="0"> <m:defjc m:val="centerGroup"> <m:wrapindent m:val="1440"> <m:intlim m:val="subSup"> <m:narylim m:val="undOvr"> </m:narylim></m:intlim> </m:wrapindent><style>
<!--
/* Font Definitions */
@font-face
{font-family:"Cambria Math";
panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;
mso-font-charset:162;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-1610611985 1107304683 0 0 415 0;}
/* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal
{mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
margin:0cm;
margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:"Times New Roman","serif";
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:EN-US;
mso-fareast-language:EN-US;}
.MsoChpDefault
{mso-style-type:export-only;
mso-default-props:yes;
font-size:10.0pt;
mso-ansi-font-size:10.0pt;
mso-bidi-font-size:10.0pt;}
@page Section1
{size:612.0pt 792.0pt;
margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;
mso-header-margin:35.4pt;
mso-footer-margin:35.4pt;
mso-paper-source:0;}
div.Section1
{page:Section1;}
-->
</style> </m:defjc></m:rmargin></m:lmargin></m:dispdef></m:smallfrac><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TDIy74RlouI/AAAAAAAAACs/aAP5BcmXvPg/s1600/mezuniyet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="206" src="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/TDIy74RlouI/AAAAAAAAACs/aAP5BcmXvPg/s320/mezuniyet.jpg" width="320" /></a></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal">Mezuniyet törenleri ne için yapılır acaba? Öğrencileri ödüllendirmek ve mezun ailelerini gururlandırmak için mi? Yoksa üniversitelerin, işte mezunlarımız bunlar dediği gövde gösterisi olsun diye mi?<o:p></o:p></div><div class="MsoNormal">Her iki durumda da 3000 kişiyi bir stadyumda oturtup hepsinin adlarını tek tek okuyarak sahnede diplomalarının verilmesi ilgili amaçlara hizmet etmiyor.<o:p></o:p></div><div class="MsoNormal">Eğer amaç öğrencileri ödüllendirmek ve aileleri gururlandırmak ise her iki paydaş (bu da <a href="http://abet.org/">ABET</a>'in bize kattığı(!) bir deyiş) için de tam bir işkence ve eziyete dönüyor tören. Öğrenciler aileleri ile birlikte olmak, arkadaşları ile sarılmak ve fotoğraf çektirmek isterken cebren ve haksızca yerlerine oturturuluyorlar. Aileler ise tribünden aşağıya indirilmeyerek hevesleri kursaklarında bırakılıyorlar.<o:p></o:p></div><div class="MsoNormal">Eğer amaç üniversitenin gövde gösterisi ise en temelden özgür düşünceyi, fikrini serbestçe söylemeyi öğrettiğini iddia eden üniversite, öğrencileri marş ile yürütüyor, komut ile oturturuluyor. Nerede kaldı özgür düşünce? Bu mezunlar beyinleri olmadan omurilikleri ile de yapabilirlerdi söz konusu koreografiyi.<o:p></o:p></div><div class="MsoNormal">Sanırım 3000 kişinin yürü denince yürümesinin, otur denince oturmasının, sus denince susmasının, konuş denince konuşmasının istendiği mezuniyet törenleri sadece düzenleyicilerinin egolarını tatmin etmeye, hırslarını gidermeye yarıyor.<o:p></o:p></div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-55190854238217315822010-05-15T15:14:00.001+03:002010-05-15T15:16:51.507+03:00Dünyanın En Yüzeysel İnsanı #1Dünyanın en yüzeysel insanı diye bir seri yazmaya karar verdim. Bu seride karşılaştığım insanların yüzeysel düşüncelerini ve hayata bakışlarını yazacağım.İşte ilk örneğimiz:<br />
<br />
Geçen hafta Nişantaşı'ndaki bir ilköğretim okulunda düzenlenen ALES sınavında görevliydim. Benimle aynı sınıfta görevli olan ve o okulda öğretmenlik yapan gözetmen önce yeni öğretmenlerin ne kadar bencil ve bireyci olduğundan, onlarla yaptığı sendika muhabbetlerinden bahsedip bu öğretmenlerin yetiştireceği öğrencilerden hiçbir şey olmayacağı ve Türkiye'nin değerlerinin (artık onlar nelerse) yakın zamanda tamamen kaybolacağı çıkarımında bulundu. Ben de Türkiye'nin değerleri diye modernliği, toplumsallığı ve sosyalliği kasıtettiğini varsayarak hak verdiğimi belirtici birkaç söz söyledim. <br />
<br />
Daha sonra söz döndü dolaştı benim ne işyaptığıma geldi ve "Neden üniveristede kaldın? Büyükşehir belediyesinde iş bulamadın mı ki?" dedi. Kısa ama havadaki su buharını bile çıtır çıtır dondurduğu için uzun hissedilen bir aradan sonra "Hayır. En büyük hayalim akademisyen olmaktı. O yüzden üniversitede kaldım" diye cevapladım. Öğretmen arkadaş da şöyle bir durdu ve artık beni ne kadar yakın hissetiyse "Zaten senin benim gibileri oraya almazlar. Arkanda dayının olması gerekli" diye cevap verdi ve yanımdan uzaklaştı. Şimdi döver misin sabaha mı bırakırsın bu adamı? Öğrenme ile değil de şartlı refleksler ile hareket ettikleri için bu insanların gerçekten beyine ihtiyacı yok. Demek ki sorun sadece yeni nesil öğretmenlerde değil.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-91817662568340874832010-05-15T14:47:00.000+03:002010-05-15T14:47:11.708+03:00Doktora Ne Zaman Biter?<meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CUsers%5CEGEMEN%7E1%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CEGEMEN%7E1%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_themedata.thmx" rel="themeData"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CEGEMEN%7E1%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_colorschememapping.xml" rel="colorSchemeMapping"></link> <m:smallfrac m:val="off"> <m:dispdef> <m:lmargin m:val="0"> <m:rmargin m:val="0"> <m:defjc m:val="centerGroup"> <m:wrapindent m:val="1440"> <m:intlim m:val="subSup"> <m:narylim m:val="undOvr"> </m:narylim></m:intlim> </m:wrapindent><style>
<!--
/* Font Definitions */
@font-face
{font-family:PMingLiU;
panose-1:2 2 5 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-alt:新細明體;
mso-font-charset:136;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-1610611969 684719354 22 0 1048577 0;}
@font-face
{font-family:"Cambria Math";
panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;
mso-font-charset:162;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-1610611985 1107304683 0 0 415 0;}
@font-face
{font-family:Calibri;
panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4;
mso-font-charset:162;
mso-generic-font-family:swiss;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-520092929 1073786111 9 0 415 0;}
@font-face
{font-family:"\@PMingLiU";
panose-1:2 2 5 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-charset:136;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-1610611969 684719354 22 0 1048577 0;}
/* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal
{mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
margin-top:0cm;
margin-right:0cm;
margin-bottom:10.0pt;
margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:PMingLiU;
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
.MsoChpDefault
{mso-style-type:export-only;
mso-default-props:yes;
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:PMingLiU;
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
.MsoPapDefault
{mso-style-type:export-only;
margin-bottom:10.0pt;
line-height:115%;}
@page Section1
{size:595.3pt 841.9pt;
margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;
mso-header-margin:35.4pt;
mso-footer-margin:35.4pt;
mso-paper-source:0;}
div.Section1
{page:Section1;}
-->
</style> </m:defjc></m:rmargin></m:lmargin></m:dispdef></m:smallfrac><br />
<div class="MsoNormal">Bir doktora öğrencisine sorulabilecek en talihsiz sorudur. Hele de uzatmaları oynuyorsa. Ya deneyleri sıkışmıştır ya da yazma aşamasında bunalmıştır artık. Size hiç beklemediğinz bir tepki verebilir. Benim de son zamanlardaki durumum bu. Üstüne üstlük rastlantı bu ya farklı farklı insanlar birbirleriyle ilgisiz ortamlarda sordular malum soruyu son zamanlarda bana. İlk soranlar epey esip gürledim. Artık kaderime razı oldum be de “kısmet” diye cevap veriyorum. </div><div class="MsoNormal">Şaka bir yana iş artık iyice ciddiye bindi. Tünel epey kısaldı artık. Karşıda da bir ışık var ama tünelin sonun ışığı ı yoksa karşıdan gelen kamyonun ışığı mı belli değil.</div><div class="MsoNormal">Sürekli yeni yeni merakların çıkması artık sorun yaratmaya başladı hem acele ediyorum hem de marakıma yenik düşüp şunu da deneyim bunu da deneyim diye macun gibi uzatuyorum sonsuz olasılıktaki denemeleri. Artık dizginleri sıkıp ayağa kalmanın zamanı geldi yalnız.</div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-48664839005701364632010-04-20T23:52:00.000+03:002010-04-20T23:52:45.618+03:00ÖfkeSon günlerde iyice azalmıştı, durup dururken ortaya çıkan öfke nöbetleri, bir anda patlayıveren kızgınlık hali. Hep, geçmişten gelen kötü bir kareyle başlayıp kalp çarpıntısı ve hızlı soluk alıp vermeyle pik yapıyor, ardında yorgunluk ve ümitsizlik bırakarak sonlanıyordu. Geçen hafta yine hortladı bu nöbet, kendimle ilgili olmayan kötü bir haber karşısında. Üstelik son zamanlarda çok da iyi geçinemediğim ve içten içe kızdığım br arkadaşımın uğradığı ya da uğrayabileceği bir haksızlık üzerine. Kendimle ilgili öfke nöbetleri yetmiyormuş gibi şimdi başkalarıyla ilgili konularda da aynı sıkıntıyı yalıyorum.<br />
Greenberg ve Paivio'nun yazdığı "Working with Emotions in Psychotherapy" adlı kitapta öfkenin genellikle ikincil bir his olduğunu anlatıyor. Öfkenin, o anda oluşan durumla ilgili değil de daha önceden yaşanmış çeşitli olaylar sonucunda gelişen geleceğe dönük korkular tarafından tetiklendiğinden bahsediyor. Örneğin bir evebeyn, çocuğunun yola doğru koşması karşısında öfkelenebilir. Çünkü çocuğunu kaybetmekten korkmaktadır. Öfke, korku ya da benzer hisler sonucu oluşan fiziksel ve duygusal gerilimlerin atılmasına yardımcı olan bir histir demekte yazarlar.Halihazırda hissettiğim öfkeyi ve altında yatan sebepleri birebir açıklıyor buradaki tanımlamalar. Malesef ki bu rahatsız edici durum için bir açıklama yetmiyor. Bu kalp çarpıntılarını durdurmanın ya da oluşan öfkeyi pozitif şekilde kullanmanın yollarını öğrenmek zorundayım.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-87289706874311625012010-04-08T20:34:00.003+03:002010-04-11T17:09:25.522+03:00KavaklıdereBundan önce benim için Kavaklıdere TRT'nin adresinde yeralan bir semt ismiydi. Meğerse Ankara'nın Elmadağ'ıymış.Taksiyle kalacağım otelin sokağına girdiğimizde ablaları görünce "anam" dedim "nasıl bir otelde kalacağım acaba?". Neyse ki problemsiz atlattık.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S74TIHbwOxI/AAAAAAAAACE/zbheiz18ct0/s1600/08042010034.jpg" imageanchor="1" linkindex="20" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S74TIHbwOxI/AAAAAAAAACE/zbheiz18ct0/s400/08042010034.jpg" width="400" /></a></div><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S74TRzPpKiI/AAAAAAAAACU/l5iTABatcTo/s1600/08042010035.jpg" imageanchor="1" linkindex="21" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="http://1.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S74TRzPpKiI/AAAAAAAAACU/l5iTABatcTo/s400/08042010035.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> <a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S74TPd8m_fI/AAAAAAAAACM/EVZiY4lFwzk/s1600/08042010033.jpg" imageanchor="1" linkindex="22" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S74TPd8m_fI/AAAAAAAAACM/EVZiY4lFwzk/s400/08042010033.jpg" width="400" /></a></div>egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-17443883177560870792010-03-22T23:40:00.001+02:002010-03-23T00:00:36.397+02:00Baharın ikili sarmali<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S6ffWlzgCiI/AAAAAAAAABI/sA5pKZ6HsNI/s1600-h/dna.jpg" imageanchor="1" linkindex="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S6ffWlzgCiI/AAAAAAAAABI/sA5pKZ6HsNI/s320/dna.jpg" /></a></div>Yine bahar geldi kampuse. Toprakla yeşilin oluşturduğu minik ikili sarmaller mitral hücreleri uyarmaya başladı yine. Derin bir nefesle göğüsüme doldurduğum bu sarmaller sadece sevda kederi ve ders geçme kederinden gayrisinin eşiğimizden geçmediği zamanlardan miras bir titremeye yol açtı yine. Lale devri çocuklarıydık tabii biz. Canımız istediğinde sabaha kadar kağıt oynar ya da gecenin bir yarısında hınzırın birinin aklımıza düşürmesiyle çimlerin üzerinde votka eşliğinde muhabbete başlardık. Ve hepberaber ağız dolusu gülerdik. Öyle güzel bir espiriye filan değil, şımarıklığımızdan ya da deliliğimizden de değil. Sırf yaşıyoruz ve baharın ikili sarmallerini göğüsümüze doldurabiliyoruz diye. Bazen bir sessizlik olurdu, sırf mutluluktan yakılan tütünün çıtırtısını duyabilmek için. Öyle gecelerdi ki bunlar yakın bir arkadaşı o saatte votka almaya gönderebilmek uğruna gölette karşı kıyıya yüzme iddasıyla ya da günün ışımasıyla beraber çakırkeyf bir şekilde derse girmenin matraklığını düşünerek bitebilirdi.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-51671680980511019242010-03-20T19:46:00.002+02:002010-03-23T00:01:09.884+02:00Dere, Tepe, Bayır, Güneş ve BaharDün numune almaya çıktım tezim için. Büyükçekmece Gölü'nün etrafında tam bir tur attık arabayla. Bütün derelere uğradık tek tek. Yakın zamanda şehire tıkılmış olduğumu anladım. Erken bahar havası o kadar iyi geldi ki... Arada bir işi gücü bırakıp insanın kenidsini teslim etmesi gerekiyor sanırım doğanın güzelliklerine. Tabii numune almak demek uzun süreli bir deney sinsilesinin başlangıcı demek. Erken bahardaki bir günlük derin nefes ile bir süre yetinmem gerekecek.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-79646715315898674992010-03-16T18:05:00.000+02:002010-03-16T18:05:42.015+02:00Ignorance is bliss<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S5-inD5xMYI/AAAAAAAAAA4/4LYtxVeBgKE/s1600-h/stimulus-funds-science-misconduct_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S5-inD5xMYI/AAAAAAAAAA4/4LYtxVeBgKE/s320/stimulus-funds-science-misconduct_1.jpg" width="320" /></a></div>Ne yapıyoruz ki biz? Bir beherin içerisine paraları koyup yakıyor muyuz? Çevre kirliliğini değerlendirmek ve önlemek uğruna çevreyi daha da mı kirletiyoruz?<br />
Sanırım parayı verenler böyle bakıyorlar bilim dünyasına. Bilimsel harcamalara ayrılan bütçeleri dağıtmakla yükümlü bilim adamları da sanırım bu şekilde değerlendiriyorlar. Bizler bir beherin içerisine paraları koyup yakıyoruz hergün milyon dolarlık cihazların yanında. <br />
Aslında ne güzel olurdu hiç bilmesek DDT'nin kanserojen olduğunu ya da ne bileyim bazı kimyasalların hormon sistemini bozucu etkilerinin de bulunduğunu. İnsanlar hem bu araştırmalara kaynak ayırmak zorunda kalmazdı hem de neden hasta olduğu, neden öldüğü konusunda kendilerini sıkmazlardı. Ecele bağlanırdı herşey. Kader olurdu kısmet.<br />
Artık olay o seviyeye geldi ki bilim adamları birer dilenciden, oportünist ikiyüzlüden farksızlaşmaya başladılar bilimsel bilgi üretmek uğruna. Zaten yaşamak için kazandıkları azıcık parayı bilgi üretmeye bağlamış insanların burnuna halka geçirmekten başka birşey değildir bugün bütçeleri belirleyenlerin ve dağıtanların yaptıkları.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S5-qBV_I5KI/AAAAAAAAABA/-Wh_W3X_OhU/s1600-h/chickenmoneyscience.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="308" src="http://3.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S5-qBV_I5KI/AAAAAAAAABA/-Wh_W3X_OhU/s320/chickenmoneyscience.jpg" width="320" /></a></div><br />
Kim ne derse desin bilimsel araştırmaya harcanan bütçe sorgusuz olmalıdır. Tabii ki denetim mekanizmaları ve yanlış kullanım sonucu gerekli yaptırımları olmalıdır. Ama kimse neden solvent istediğini ya da neden beher istediğini bir bilim adamına sormamalı. E o zaman çok fazla kaçak olur, kötüye kullanılır diyorsanız zaten bugünkü durum da çok sağlıklı değil. Biryerlerde oturan birileri anlamadıkları konulardaki projelerin bütçelerini onaylıyor ya da onaylamıyorlar. Herşey ahbap-çavuş ilişkisine bağlanmış durumda. Siz bütçeyi dağıtan birimin başını tanıyorsanız ne ala. Eğer tanımıyorsanız en özgün projenizin bile bütçesi zorla ve büyük kesintiler ile onaylanır. Hele bir de komisonyon başı ile zıt gitmişseniz yanlışlıkla, mümkün değil projenize ödenek sağlamanız.<br />
Bahsettiğim tip açık ödeneklerin yalnış kullanımını minimize edecek son derece etkin mekanizmalar mevcut. Tabii bunları kullanmak halkaya bağlı ipi tutanların işine gelmemekte. Herhalde eninde sonunda dürüst birleri gelip bir şekilde düzeltecek bozuklukları. O zamana kadar biz de ellerimizi açıp tevekkülle bekleyeceğiz ödeneklerimizi.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1845401939253077660.post-6297763379320708562010-03-06T17:43:00.000+02:002010-03-06T17:43:55.095+02:00Balikçi Sabahattin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S5J3Lz8cCiI/AAAAAAAAAAw/eLkSdbx0Zto/s1600-h/g__b_NL_r_FPKGN.jpg" imageanchor="1" linkindex="104" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/_tKmRYwO30Wg/S5J3Lz8cCiI/AAAAAAAAAAw/eLkSdbx0Zto/s320/g__b_NL_r_FPKGN.jpg" /></a></div>Dün <a href="http://acetobalsamico.blogspot.com/2010/03/hafta-sonu-futbol.html" linkindex="105">Aceto</a>'nun aklıma düşürmesiyle akşam soluğu <a href="http://www.balikcisabahattin.com/index.asp" linkindex="106">Balıkçı Sabahattin</a>'de aldık. Lavrek marin ve fava muhteşemdi. Klasik roka-domates salatası istedik. Rokalar sanki yeni toplanmış gibi taze, kullandıkları cherry domatesler yazdan kalmaydı. Daha sonra şefin tavsiyesi üzerine adını dahi ilk defa duyduğum dülger tava yedik. Gerçekten çok lezzetliydi. Tadı biraz kalkana benziyor. İçini tamamen çıkarmışlar hazırlarken ve parçalayıp öyle tava yapmışlar. Balığın dış kısmınıda iyice kızartıp hep beraber servis ettileri. Harika bir sunumdu ve iki kişi için meze sonrası çok bile geldi. Bir dahaki sefere midyeli bilavı da denememiz gerektiğine karar vererek çalışanların son derece güler yüzlü olduğu bu temiz ve nezih mekandan son derece memnun ayrıldık.egemenaydinhttp://www.blogger.com/profile/01578754982909888622noreply@blogger.com0