25 Nisan 2011 Pazartesi

Devr-i Alem

24 Aralık 2010 - 4 Ocak 2011 arasındaki 10 günlük zamanda yaklaşık 22.200 km'lik bir yolculuk yaptım. Önce İstanbul-New York sonra da New York-Bozeman (MT) gidişleri ve dönüşleri bu hesaba dahil.
24 Aralık'ta İstanbul'dan sabah havalanan uçak saat farkının verdiği avantajla New York'a daha hava kararmadan indi. THY ile yolculuk yaptım ve çok memnun kaldım. Koltuklar çok rahat. Uzun boyluların da (benim gibi) çok fazla rahatsız olmayacakları aralıklara sahipler. Servis cok iyi. 9 saatlik yolculugun yarısı yemek yiyerek geçtiği için belki de çabucak iniverdik New York'a. JFK'da kuzenim ile buluştuk ve onun evine gittik. Oradan da New York Penn Station'a geçtik. Penn Station'ın merdivenleri cok kavuşma görmüştür herhalde. Bir tanesine daha şahit oldu. Tabii onun için sadece bir tane dahaydı ama bizim hayatımızın en mutlu anlarından biriydi...
New York ile ilgili söylenecek çok şey var. 4 gün New York gibi büyük bir şehir için çok kısa belki ama yine de biz kar, kış, kıyamet demeden dolaştık epey. New York için olağan olan kar fırtınalarından birine yakalandık orada kaldığımız süre boyunca. Yağan karın miktarını öğrenmek için aşağıdaki fotoğrafa bakabilirsiniz.


Resmi verilere göre Central Park'ta kar kalınlığı 51 cm'ye ulaşmış. Bir de rüzgar var ki soğuğu daha soğuk hissettiriyor. 
Neyse ki ilk gün hava çok kötü değildi de Özgürlük Anıtı'nı yakından görebildik. Tabii burada bir çakallık yaptık. Özgürlük Anıtı'nın bulundugu adaya degil de Staten Island'a gittik. Staten Island Özgurluk Anıtı'nın üzerinde bulunduğu ada değil ama oraya giden feribot Özgürlük Anıtı'nın çok yakınından geçiyor ve bedava. Hem Özgurluk Anıtı'nı yakından görmüş olduk hem de bu geziyi beleş yaptik :)


Havanın güzel olmasını fırsat bilerek ilk gün güzel bür Manhattan turu da yaptık. Ground Zero ve Wall Street itina ile görüldü. Manhattan'da gerçekten çok güzel kiliseler var. Avrupadakiler kadar eski değiller ama gerçekten güzeller. Trinity Kilisesi bunlardan biri.

Kilisenin içindeki basilicalardan biri
Tabii geceyi Times Meydanı'nda bitirmesek olmazdı.


Ertesi gün kar kendini hissettirdi. Bir önceki gece internetten kendilerine okuduğum kar uyarılarını gülerek karşılayan arkadaşlar yağan kar karşısında kalakaldılar... Kar ve rüzgar ile beraber Central Park'ı gezdik ve eve kaçtık. Tüm gün ve tüm gece aralıksız yağan kar ertesi sabah durdu. Bu arada bütün uçak seferleri iptal olduğu için bizi de ufaktan bir korku aldı. Uçak ile beraber metro dahil tüm ulaşım araçları durmuştu. Sabah kahvaltısında artık günü evde geçireceğimizi düşünürken metronun çalıştığı haberini aldık ve hemen kendimizi dışarı attık. Sonra da Empire State Building'in en tepesine çıktık.

Dün sana bir gökdelenin tepesinden baktım New York
Sonraki gün artık gezecek vaktimiz yoktu. Bir an evvel New Jersey'e havaalanına gitmemiz gerekiyordu. Uçak kalkacak mı kalkmayacak mı düşünceleri içerisinde zorla taksi bulduk. Taksi şöförü o kadar iğrenç birşey yiyordu ki midemiz kalktı Penn Station'a gidene kadar. Bir de adam bizimle pazarlık yaptı bu havada taksi bulamazsınız 10 dolar fazla alırım diye. Ona da tamam dedik mecburen. Toplam 31 dolar tuttu. Adama 40 dolar verdim. 1 dolar daha istedi benden...
Penn Station'dan trene bindik ve 30 dakika sonra Newark Havaalanı'ndaydık. Hiç beklenmedik şekilde ne uçuş saatimizde ne de bavullarımızda problem çıktı. Zamanında kalkan az uçaktan biriydi bizimkisi ve Minneapolis aktarmalı olarak Bozeman'a sorunsuz vardık.
New York ile ilgili kısa notlar:
  • Metro ağı muazzam büyüklükte ama bir o kadar da pis ve belli bölgeleri tehlikeli.
  • Metroyu öğrenmek zor değil. Amerika'daki pekçok şey gibi basit bir mantıkla kurulmuş. Örneğin kuzenim kapmış mantığı. Bir yerden bir yere daha hızlı gitmenin yollarını söyleyince Amerikalıların ağzı açık kalıyormuş. Adamlar mota mot yaşıyorlar tabii.
  • Gece hayatı ve lokantalar hakkında pek birşey göremedim. O da bir dahaki sefere artık.
  • Metrolarda insanlar sürekli birşey okuyorlar. Birçok kişi iPad ya da Kindle kullanıyor.
  • Genelde insanların tavır ve duruşları çok mutsuz. Ben İstanbul'daki insanları suratsız bulurdum ama New Yorktakiler daha suratsız. Tabii hayat çok daha zor.


Bozeman, Montana Eyaleti'nin 4. büyük şehri. Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 1.500 m ve 45 derece kuzey paraleli civarında. İstanbul 41 derece kuzey paraleli civarında olduğuna göre şehir yaklaşık olarak İstanbul'un 450 km kuzeyinde kalıyor. Bozeman Montana State University'e ev sahipliği yapıyor. Nüfus çok fazla değil ama çok geniş alana kurulduğu için şehirde mesafeler fazla ama şehir merkezi 5 ana caddeden oluşuyor.
İndiğimizde kar yoktu ve hava New York'a göre çok daha yumuşaktı. Sıcaklık daha düşüktü belki de ama nem olmadığı için New York'taki kadar üşümedik (Sadece ilk gün tabii). Eve geldiğimizde büyük bir oh çektik. Epey endişelenmiştik hava alanlarında sürüneceğiz diye ama korktuğumuz başımıza gelmedi neyse ki. Ama valizleri açtığımızda bir süprizle karşılaştık. Valizlerden biri açılıp ne var diye bakılmıştı. Bir de not bırakmışlar "Bizim Homeland Security olarak bakmaya hakkımız var." yazıyordu. Neyse ki eksik gedik, kırık dökük birşey yoktu.
Hayatımda gördüğüm en düşük sıcaklığı gördüm burada -17 derece.

Soğuk öyle bir soğuk ki nefes alırken burununuzun içi donuyor. Resmen bıyıklarımın üzerinde buz sarkıtları oluştu sokakta dolaşırken. 
Bir öğle yemeğini MacKenzie River Pizza'da yedik. Pizzası lezzetli ama  beni asıl vuran biraları oldu. Menüde 20'den fazla çeşit bira var ve çoğu kendi yapımları. 
Yılbaşı akşamı ise Montana Ale Works adlı bir et lokantasındaydık. Çok güzel bir lokantaydı. Şansımıza iyi bir yerde oturduk. Benim inadım yüzünden yemek tercihlerini mükemmel yapamadık ama yine de karnımız aç kalmadı. Oradan çıkınca hadi yılbaşı akşamı bir bara gidelim dedik ve Bar 9 diye bir yere girdik. Yaş ortalaması 20 civarındayıdı. Acayip cıstak bir müzik eşliğinde sahnedeki çiftler artık öpüşmenin yavaş yavaş ötesine geçmeye başlamışlardı. Ne zaman sevişmeye başlayacaklar diye biraz bekledik ama kayıtlara geçmeyi gerektirecek mühim bir vukaat yaşanmadı. Biz de orası için fazla yaşlı olduğumuza karar verip ayrıldık. Tam eve gidiyorduk ki arkadaşlar aradı ve onlar ile birlikte bir jazz bara gittik. Güzel müzik eşliğinde şaraplarımızı yudumladıktan sonra evin yolunu tuttuk.
Tabii oralara kadar gitmişken Yellowstone'a gitmemek olmazdı. Oraya da gittik. Çoğu bölümü kar nedeniyle kapalıydı ama yine de güzel bir tur eşliğinde bizondan geyiğe, kuştan çakala epey bir canlıyla tanışma fırsatı edindik :)
Yalnız kalmak isteyen bizon
Bizonlar epey alışmışlar etraflarında araba dolaşmasına pek ses etmiyorlar. Onlara dokunabilecek uzaklıktan geçebiliyorsunuz. Tabii donmaya çalışmak pek yemez çünkü adamı görünce korkuyorsunuz. Bir de park girişinde bir harita ile birlikte uyarı listesi veriyorlar. Orada "bizonların insandan hızlı koştuğunu biliyor musunuz?" yazıyor. Parkta gezerken bir gözlemci grubuna rastladık. Yanlarına gidip ne yaptıklarını sorduğumuzda karşı tepelerde çakal gözlemlediklerini söylediler. Onları gördüğümüzde saat 3 civarındaydı ve sabahtan beri orada o soğukta duruyorlarmış ama henüz birşey görememişler.

Çakal gözlemi yapılan tepe
İşin garip tarafı artık hava kararmaya yüz tutmuşken biz çakalla karşılaştık.

Son Bozeman gecesini rakı sofrasında sonlandırdık. Ertesi sabah erkenden New York'a döndüm.

Bozeman ile ilgili kısa notlar:
  • Filmlerde gördüğümüz tipik küçük Amerikan kasabası. Müstakil, bahçeli evler, geniş sokaklar ve kocaman kamyonetler her yerde.
  • Çok ucuz. New York ile kıyas götürmez.
  • Birkaç alışveriş merkezi var ama gitmek için araç lazım.
  • Eskiden şehir içinde otobüs yokmuş. Yeni çalışmaya başlamış. Ücretsiz. 4 farklı hat var. Yarım saatte bir ring yapıyorlar.
  • Herkes birbirine karşı çok güler yüzlü ve saygılı. New York'un negatif havasından sonra cennet gibi.
  • Görülmesi gereken en önemli yer Yellowstone. Oraya da ya arabayla ya da tur şirketiyle gitmek gerekiyor.
  • Doğal hayat sporları için ideal bir yermiş. Kışın kayak, yazın balıkçılık yapılıyormuş. Macera ruhu taşıyanlar için cennet yani.
  • Gidip gelmek meşakkatli. Her yerden direkt uçuş yok. Aktarma gerekiyor.
New York'ta kuzenimde bir gece daha kaldıktan sonra İstanbul'a döndüm. Rüzgar gibi geçti 10 gün. Döndüğümde jetlag bile olmadım. Yani bu yolculuktan elimde hasretten gayrı birşey kalmadı...